İslamî Araştırmalar, cilt.35, sa.2, ss.269-287, 2024 (Hakemli Dergi)
Mu’tezilî teolojide Allah, evreni yaratan ve ona nizam verendir. İnsanı da hem algılayan hem de bilen bir varlık olarak yaratmıştır. Allah, iradesiyle Kendi varlığıyla bağlantının epistemik koşullarını da var etmiştir. O, kendi varlığına işaret eden delilleri insanın nefsinde ve nesneler dünyasında bir gaye üzere var etmiş olmalıdır. Çünkü Mu’tezilî epistemolojide Allah’ın duyularla ya da zorunlu bilgiyle bilinmesi mümkün değildir. Ayrıca akıl, doğrudan yaratıcıya ulaşabilecek bir yeti değildir. Ancak aklî bir kıyas ve istidlal yoluyla yaratıcıya dair bilgiyi düzenleyebilir. Artık insan için şâhid âlem, algılanabilir, anlaşılabilir ve yeni bilgilerin üretildiği makul bir alandır. Buna göre her akıllı birey, akıl yürütmeyle bir yaratıcıya ulaşabilir ve erdemli bir hayat yaşayarak iyi biri olabilir. Şu halde bu makale, Mu’tezilî bakış açısıyla insan aklı ile şahit âlem arasındaki bağın bir yaratıcı fikriyle uyumuna odaklanmaktadır. Allah’ın varlığına yönelik bilgiye ulaşmada aklın işlevi ve tecrübî âlemde bu düşünsel sürecin izdüşümü konu edinmektedir. Mu’tezile’nin erken ve geç dönem bilginlerinin fikirleri doğrultusunda insanın kendisinden ve dış dünyadan hareketle bir yaratıcı fikrine ulaşmasını sağlayan aklî süreç tahlil edilecektir. Zeydî-Mu’tezilî âlimlerin konu hakkında görüşleriyle makalenin içeriği zenginleştirilecektir. Elbette bir ekol ve o okulun önemli bilginleri konunun merkezinde yer aldığı için tasvirî bir söylem kaçınılmaz olacaktır. Makalenin özgünlüğü ise Allah ile varlık arasında delil bağıntısının mantıksal kodlarını bir yöntem üzere olgusal tecrübeden hareketle okuyucuya verecek olmasıdır.