Sultan İlahiyat Araştırmaları Dergisi (SİAD) , cilt.2, sa.1, ss.80-92, 2024 (Hakemli Dergi)
Hayatın tabii akışı içerisinde insanların birbirleri hakkında konuşmaları sık rastlanılan bir durumdur. Gıybet ise bir başkasının gıyabında işittiği takdirde üzüleceği hoşa gitmeyen sözleri dolaştırmaktır. Bu türden olumsuz bir davranışın alışkanlık haline gelmesi birey ve toplum adına ciddi bir sorundur. Aynı zamanda sağlıksız bir iletişim problemi olarak kişilik bozukluğunun temel nedenlerinden biridir. Güvene dayalı ilişkilerin yürütülmesini ve sosyal uzlaşının sürekliliğini engelleyen yapısıyla da gayri ahlakî bir tutumdur. Bu itibarla Kâdî Abdülcebbâr, kaleme aldığı kısa risâlesinde bu soruna eğilir, meseleyi fıkhî yönünün ötesine taşıyarak kelamî bir perspektifle emri bi’l-ma‘rûf nehyi ani’l-münker ilkesine dâhil eder. O, bir soruya verdiği cevap üzerinden gıybeti kategorik ayrımlarla izaha çalışır ve gıybetin farklı türlerinden söz eder. Gıybet olarak kabul edilen ve bu kapsamda değerlendirilmeyen durumlara işaret eder. Sonuç olarak Kâdî Abdülcebbâr’ın (ö. 415/1025) düşüncesinde gıybet, vaîd kapsamında büyük bir günahtır. Fâil, özür ve tövbe yoluyla kendisini suçtan arındırmadığı sürece fâsık olarak nitelenir. Zira gıybet, insan hukukunu ve onurunu ihlal eden negatif bir davranıştır. Makalede onun gıybet olgusuna yaklaşımı deskriptif bir yöntemle irdelenecek, bireysel ve sosyal bir sorun olarak konu analiz edilmeye çalışılacaktır. Bu doğrultuda makalede gıybetin anlam ve mahiyetine yönelik izahlardan sonra Kâdî Abdülcebbâr’ın konu hakkındaki görüşleri kendi tasnifi dikkate alınarak sistemli bir şekilde metne yansıtılacaktır. Onun kelamî bir bakış açısıyla meseleyi ele alması makaleye hedeflenen özgünlüğü sağlayacaktır. Ana tema, risâlenin sınırları doğrultusunda bilimsel şeklini alacağından kapsamlı analiz ve izahlara yer verilmeyecektir.